Yazar Hakkında

1910070_961584470555714_9219978638076552050_n

Yazar Harun Yahya (Adnan Oktar) Hakkında…


ADNAN OKTAR’IN HAYATI ve ESERLERİ

1956 yılında Ankara’da doğan Adnan Oktar, Harun Yahya müstear ismi ile kitaplarını yazmaktadır. Hayatını tamamen Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini insanlara anlatmaya, Kuran ahlakını yaymaya, materyalist ve ateist ideolojileri fikren mağlup etmeye, gerçek Atatürkçülüğü yayıp Devlet’in bekasını ve milletin bütünlüğünü savunmaya adamış dünya çapında tanınan bir fikir adamıdır. Üniversite yıllarından başlayarak, hayatının her döneminde, bu kutlu amaca hizmet vermiş ve hiçbir zaman zorluklar karşısında yılmamıştır. Bugün, hala büyük bir sabır ve kararlılık göstererek, materyalist, Darwinist ve bölücü odaklardan gelen tüm baskılara karşın fikri mücadelesini devam ettirmektedir.

Aşağıda, Adnan Oktar’ın özet biyografisini okuyabilirsiniz:

Seyyid olan Sayın Adnan Oktar’ın aile büyükleri Hülagü fitnesi sırasında Kafkasya’ya göç etmiş, daha sonra Osmanlı-Rus Savaşları ve Rus-Kafkas savaşları esnasında Osmanlı’ya sığınıp, Ankara Bala’ya yerleşmişlerdir.

Sayın Adnan Oktar’ın dedesi Ömer Bey’in dedesi Beslen Arslan Kasayev’in kökeni Nogay Hanlığı’na dayanmaktadır. Beslen Arslan Kasayev’in ailesi Arslanoğulları olarak da tanınmaktadır. Arslanoğulları, 1827 yılında Kafkas Valiliği için hazırlanan bir belgede adı geçen 21 seyyid ailesinden biridir.

Kara Nogay ve Yediskul Bölgesinde yaşayan Nugay seyyidleri hakkında isim
soyadlarıyla ve aile mensuplarıyla ilgili bilgiler

Rusya Federasyonu Stavropol Federal Arşivi’nde yer alan, 17 Temmuz 1827 tarihli orijinal belgenin fotokopisi, Arşiv No: 48, Cilt 2, Dosya No: 853. Bu tarihi belgede, Kara Nogay ve Yediskul bölgesinde yaşayan Nugay Seyyidlerinin kimlikleri ve aileleri hakkında bilgiler mevcuttur. Bu bilgiler bir liste halinde düzenlenmiş olup listede 3. sırada Adnan Oktar’ın dedesinin dedesi olan Beslen Arslan ve ailesinin kaydı bulunmaktadır. Adnan Oktar’ın dedesi Ömer Bey Kafkasya’da doğmuş, 1902’de Ankara Bala kasabasına yerleşmiştir. Ömer Bey’in babası Hacı Yusuf, Hacı Yusuf’un babası ise Rus arşivlerinde seyyid olarak kaydı bulunan Beslen Arslan (Kasayev)’dır.

Kişi ve Ailesi Erkek Kadın
1. Nugay Kaplanov ve ailesi 4 3
2. Yusuf Ali Aysoltanov ve ailesi 2 5
3. BESLEN ARSLAN KASAYEV VE AİLESİ 2 4
4. Han Muhambet İsmailov ve ailesi 3
5. Muhambet Kantemirov ve ailesi 8 9
6. Mengligirey Tilenchiyev ve ailesi 3
7. Yanseyit Abdullayev ve ailesi 2 4
8. Gazı İnal Batırburzayev ve ailesi 5 7
9. Hayati Ahmetov ve ailesi 3 3
10. Nemin Yasenbi Adjiyev ve ailesi 8 5
11. Alibey Mamayev ve ailesi 3 3
12. Musousov ve ailesi 2 3
13. Alibek Soltanaliyev ve ailesi 4
14. Bekmurza Karamurzayev ve ailesi 3 2
15. Aslangirey Temirhanov ve ailesi 3 3
16. Alibey Temirov ve ailesi 2 3
17. Ali Mamayev ve ailesi 3 1
18. Beymurza İsterekov ve ailesi 4 3
19. Tausultan Temirhanov ve ailesi 7
20. Mamay Arslanov ve ailesi 1
21. Magomet Utepov ve ailesi 3 3
TOPLAM KİŞİ SAYISI 75 61

 

Adnan Oktar’ın babasının ismi resmi kayıtlarda Yusuf Oktar Arslan olarak geçmektedir. Arslan soyadı, Rus kaynaklarında da yer almaktadır.

 

Sayın Adnan Oktar 1956 yılında Ankara’da doğdu ve lise eğitiminin sonuna kadar Ankara’da yaşadı. İslam ahlakına olan bağlılığı lise yılları boyunca çok güçlendi. Bu dönemde büyük İslam alimlerinin hemen tüm eserlerini okuyarak, İslam hakkında derin bilgi edindi. Yine bu yıllarda, İslam ahlakını tüm insanlara anlatmaya ve onları doğruya ve güzele davet etmeye karar verdi.

1979 yılında, binlerce kişi arasından üçüncülükle girdiği Mimar Sinan Üniversitesi’nde eğitimine devam etmek üzere İstanbul’a taşındı. Sanatı, Allah’ın üstün yaratışının bir tecellisi olarak gören Sayın Oktar, resim yapma konusunda çocukluğundan beri yetenekliydi ve zaman zaman sürrealist tablolar yapardı. Arkadaşlarına hediye olarak verdiği çok sayıda tablosu bulunmaktadır. Ayrıca, Allah’ın sanatının birer tecellisi olarak gördüğü hayvanlara, bitkilere ve çiçeklere de özel ilgisi bulunan Sayın Adnan Oktar’ın, bahçe bakımı, iç mimari ve dekorasyon, ilgilendiği alanlar arasındadır.

SAYIN ADNAN OKTAR BİR GÜNÜNÜ NASIL GEÇİRDİĞİNİ ANLATIYOR >>>

 
MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ YILLARI

Sayın Adnan Oktar Mimar Sinan Üniversitesi’ne girdiği dönemde üniversite, çeşitli illegal Marksist-komünist organizasyonların etkisi altındaydı. Hem akademisyenler hem fakülte görevlileri hem de öğrenciler arasında saldırgan ateist ve materyalist akımlar hakimdi. Hatta, öğretim üyelerinin bir kısmı, derslerinde konuyla bağlantısız olmasına rağmen hemen her fırsatta materyalist felsefe ve Darwinizm’in propagandasını yapıyorlardı.

Sayın Adnan Oktar, dini ve ahlaki değerlerin saygı görmediği ve neredeyse bütünüyle reddedildiği, materyalist görüşün kontrolündeki bu ortamda, çevresindeki insanlara Darwinizm’in geçersizliğini, Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmaya başladı. Üniversitenin bitişiğindeki Molla Camii’nde açıkça namaz kılan tek kişiydi.


SAYIN ADNAN OKTAR’IN KENDİ ANLATIMIYLA MİMAR SİNAN YILLARI >>>

Annesi Mediha Oktar’ın da anlattığı gibi, bu dönemde Sayın Adnan Oktar gecede sadece birkaç saat uyuyor, zamanını okuyarak, notlar alarak ve dosyalar tutarak geçiriyordu. İçinde Marksizm, Leninizm, Maoizm, komünizm ve materyalist felsefe konulu temel kitapların da yer aldığı yüzlerce eser okumuş ve hem klasik hem de nadiren okunan kitaplar üzerinde detaylı çalışmalar yapmıştır. Ayrıca, bu ideolojilerin sözde bilimsel temelini oluşturan evrim teorisi üzerine geniş çaplı araştırmalar yapmış, bu bilim dışı teorinin açmazlarını gözler önüne seren bilgi ve belgeler toplamıştır. Allah’ın inkar edilmesine dayalı olan bu batıl felsefe ve ideolojilerde yer alan çıkmazlar, çelişkiler ve aldatmacalar konusunda çok detaylı bilgi derleyen Oktar, bu bilgi birikimiyle insanları gerçeğe ve doğruya davet etmiştir. Üniversitedeki öğrenciler ve öğretim üyeleri de dahil olmak üzere herkese Allah’ın varlığını, birliğini ve Kuran ahlakını anlatmıştır. Okul kafeteryasında, koridorlarda ya da ders aralarındaki sohbetlerde, materyalizmin ve Darwinizm’in aldatmacalarını, bu ideolojilerin kaynak kitaplarından direkt alıntılar yaparak açıklamıştır. Sayın Oktar’ın bu kültürel çalışmaları büyük etki oluşturmuş, bazı öğretim görevlileri de dahil olmak üzere, çok sayıda kişinin ideolojik yapısında ve inançlarında olumlu değişiklik olmuştur.

Sayın Adnan Oktar, özellikle materyalizm ve ateizmin dayanak noktası olan evrim teorisinin çökertilmesi konusuna özel önem vermiştir. Zira, Sayın Oktar Darwinizm’in ilk ortaya çıktığı tarihten itibaren, ateist ve materyalist akımlar tarafından sahiplenildiğini görmüştür. Günümüzde de halen aynı çevreler tarafından ideolojik kaygılarla savunulduğunun ve ayakta tutulmaya çalışıldığının farkında olan Sayın Adnan Oktar, Darwinizm’in çökertilmesinin, söz konusu akımlar için büyük bir yenilgi anlamına geleceğini düşünmektedir.

DARWİNİZM’İ ÇÖKERTEN İLK KİTAPÇIK

İşte bu amaçla Sayın Adnan Oktar, öncelikli olarak yüz yılı aşkın bir zamandır insanları etkisi altına alan ve onları din ahlakını yaşamaktan uzaklaştıran bu aldatmacanın geçersizliğini ispatlama konusundaki çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Oktar, sözde bilim adına ortaya çıkan Darwinizm’in gerçek yüzünü ortaya koymanın en etkili yolunun yine bilimin kendisi olduğunu düşünüyordu. Bu anlayışla, geniş çaplı araştırma ve çalışmalarının bir özeti olan Evrim Teorisi isimli bir kitapçık çıkardı. Bu kitapçığın tüm masraflarını ailesinden kalan gayri menkulleri satarak kendisi karşıladı. Ardından, bu kitapçığı üniversite öğrencilerine bedava olarak dağıtmaya başladı.

Bu kitapçık, evrim teorisinin hiçbir bilimsel değeri olmadığını ve bir aldatmacadan ibaret olduğunu gösteren kapsamlı bir çalışmaydı. Bu çalışmayı okuyan ve Sayın Adnan Oktar’la konuşan birçok kişi evrim teorisinin bilimsel bir geçerliliği olmadığını açıkça anlıyordu. Sonuç olarak, hiçbir canlının tesadüfler sonucu var olamayacağı, kainatı ve içindeki tüm canlıları Yüce Allah’ın yarattığı bilimsel, açık ve anlaşılır bir üslupla ispat ediliyordu. Yine de, materyalist düşünceye körü körüne bağlı bazı öğrenciler -gerçeği net olarak görmelerine rağmen- inkardaki kararlılıklarını açıkça ifade ediyorlardı.

Dahası üniversitedeki bazı militan öğrenciler, faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatını riske atacağını söyleyerek Sayın Oktar’ı açıkça tehdit ediyorlardı. Tüm bu baskı ve tehditler, Sayın Oktar’ın Allah’a olan bağlılığını ve kararlığını daha da artırdı. Materyalist ve ateist çevrelerin sert reaksiyonları ve endişeleri Sayın Adnan Oktar’ın doğru yolda olduğunun en önemli delillerinden biriydi.

Terörün hüküm sürdüğü, ateist ve materyalist akımların hakimiyeti altındaki bir üniversitede dindar bir insanın istediği şekilde fikrini anlatması ve inançlarını savunması şüphesiz son derece zordu. O yıllarda Türkiye’de pek çok genç insan, ideolojik gerilimler yüzünden acımasızca katledilmekteydi. Bu şartlar altında Sayın Adnan Oktar, Allah’ın varlığını, birliğini ve Kuran’ın doğruluğunu açıkça tebliğ ediyordu. Hiç kimsenin inançlarını açıklamaya dahi cesaret edemediği bir okulda, karşılaştığı tepkiler ve tehditlerden asla yılmadan, düzenli olarak Molla Camii’ne giderek namaz kılmaya devam ediyordu.

 

MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ’NDE DİN AHLAKININ YAYILMAYA BAŞLAMASI

Sayın Adnan Oktar Mimar Sinan Üniversitesi’nde İslam ahlakını anlatmaya başladığında yalnızdı. Üç yıldan fazla bir süre görüşlerini destekleyen kimse olmadı. Ancak bu durum onun kararlılığını değiştirmedi. Tek dostunun Allah olduğunu biliyor ve tüm bunları sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyordu.

Tüm zamanını, enerjisini ve imkanlarını sadece tek bir amaca vakfetti: Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmek ve din ahlakını tüm insanlığa anlatmak…

1982 yılında, ilk kez, yine Mimar Sinan Üniversitesi’nde okuyan birkaç genç, Sayın Adnan Oktar’ı fikri mücadelesinde onun yanında yer almaya karar verdiler. Aradan aylar, yıllar geçtikçe, bu fikirleri benimseyen gençlerin sayısı arttı. Adnan Oktar’ın bu gençlerle yaptığı sohbetlerin konuları arasında vatan ve millet sevgisi, büyük önder Atatürk’ün izinde yürümenin önemi, yaratılışın delilleri, Peygamber Efendimiz (sav)’in örnek ahlakı, Kuran’da Rabbimiz’in bildirdiği ahlaki değerler ve materyalizmin, ateizmin ve Darwinizm’in geçersizliği yer alıyordu. Bu dönemde ve bundan sonraki hayatı boyunca da Sayın Adnan Oktar pek çok insanın iman etmesine ve din ahlakına uygun yaşamasına vesile oldu.
  SAYIN ADNAN OKTAR’IN ESERLERİ VESİLESİYLE İMAN EDENLERİN YOLLADIKLARI MESAJLAR  >>>

İLK KARALAMA KAMPANYASI VE AKIL HASTANESİNEDE İŞKENCE

Sayın Adnan Oktar’ın Bakırköy Akıl Hastanesi’nde kaldığı yıllara ait bir resim

Sayın Adnan Oktar’ın Darwinizm, materyalizm ve ateizm aleyhine yürüttüğü fikri çalışmalar bir süre sonra daha geniş çevrelerden de tepki almaya başladı. Sayın Oktar’ın milliyetçi ve mukaddesatçı çalışmalarından rahatsız olan bazı çevrelerin etkisiyle, aleyhinde büyük bir komplo kuruldu. Bu komplo, Sayın Adnan Oktar’ın büyük yankılar uyandıran Yahudilik ve Masonluk adlı eserini yazıp yayınladığı günlere denk gelmektedir.

1986’nın yazında Sayın Adnan Oktar, “Türk Kavmindenim, İslam Milletindenim” sözlerinden ötürü hiçbir haklı hukuki gerekçe olmadan tutuklandı. Bu ifade bir gazetede yayınlanan bir röportajda yer almıştı. Aynı dönemde çeşitli yayın organlarında, yukarıda ifade edilen çevrelerin etkisiyle, birtakım yalan haberler, mesnetsiz bilgiler ve iftiralar yer almaya başladı.

Sayın Adnan Oktar önce tutuklandı ve cezaevine kondu. 9 ay boyunca tekli hücrelerde tecrit edilerek tutuldu. Daha sonra Adli Tıp’ta 40 gün ayağından yatağa zincirlenerek geçirdi. Sonra Bakırköy Akıl Hastanesi’ne nakledildi ve akıl sağlığı yerinde olmadığı iddiasıyla müşahade altına alındı. Hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu “14A” koğuşunda tutuldu. 300 akıl hastasının olduğu 14A koğuşu, Abdülhamit döneminden kalma taş bir binanın içerisindeydi ve bu koğuşa birkaç kilitli demir kapıdan geçilerek gidiliyordu. İçerisi oldukça bakımsız, izbe ve pisti. Bu ağır hastaların arasında cinayet çok sıradan bir olay olarak görülüyordu. Sayın Oktar’ın burada bulunduğu süre içerisinde, 7 cinayet işlendi.

SAYIN ADNAN OKTAR’IN BAKIRKÖY AKIL HASTANESİ’NDE KALDIĞI KOŞULLARI GÖRMEK İÇİN BAKINIZ. >>>
Üstelik böyle bir şuur bulandıran ilaçlar kendisine zorla verildi. Kendisini ziyaret etme ve görme imkanı bulanlar, Sayın Oktar’ın bu dönemde de kararlılığını ve şevkini hiç kaybetmediğine şahit oldular. Onları İslam ahlakına davet edeceği düşünülerek, doktora öğrencilerini, hemşireleri ve hatta doktorları bile görmesine izin verilmiyordu. Bir süre sonra yakınları ve arkadaşlarıyla da görüşmesi yasaklandı. Hatta, telefon görüşmesi bile yapmasına müsaade edilmiyordu. İlmi faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatı boyunca hastanede kalacağına dair tehdit edildi. Bazı kesimlerden Yahudilik ve Masonluk kitabını basmaktan vazgeçmesi için yoğun baskılar gelmeye başladı. Eğer kitabı basmaktan vazgeçerse, hemen hastaneden çıkabileceği, yaşamının bundan sonrasını refah içinde geçirebileceği gibi teklifler geldi. Kitabın tüm dosyalarını vermesi karşılığında, büyük maddi imkanlar teklif edildi. Ancak, kendisi tüm bu teklifleri geri çevirdi, baskı ve tehditlerden yılmadı. Tam tersine bu yaşadıkları, onun kararlılığını daha da arttırdı.

SAYIN ADNAN OKTAR’IN ANLATIMINDAN AKIL HASTANESİ DÖNEMİ >>>
Sayın Oktar hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutuldu ve sonra savcılığın, “ifadelerinde suç unsuru bulunmadığını” belirtmesiyle beraat etti ve mahkemece serbest bırakıldı.

Sayın Adnan Oktar’a Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından verilen akıl sağlığının yerinde olduğunu belirten “SAĞLAM” raporu ise basında hiçbir yerde duyurulmadı. Sayın Adnan Oktar 20 yıl akıl hastası olarak kamuoyuna tanıtıldıktan sonra akıl sağlığının yerinde olduğu Askeri Hastane raporuyla açıklandı.

SAYIN ADNAN OKTAR’IN AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNU GÖSTEREN GATA RAPORU İÇİN BAKINIZ >>>

Devamı için tıklayınız >>>  http://www.imanisiteler.com/yazar_hakkinda/yazarhakkinda.htm